13 Eylül, 2009


çok uzaklardayım.ölmüş sineklerim ve yığınla kokmuş bulaşığım var.uzağım.taşra kokan sahiplerimin acısı taa içimde.sahiplenmedi beni sahiplerim.bir de sen bu havayı bırakırsan bana,yalnızca bana.gıcık tutar.öksürürüm.gece bakmıyor bana.sönmüş yanan tüm mumlar.rüzgarın işi bu,biliyorum.

ellerin bakmıyor kaç gündür

'uçurtma' uçuramıyoruz
binemiyoruz salıncaklara
olamıyoruz çoluk çocuk
olamıyoruz ceviz oymalı bir baston
ama
toprağa
ama
cenin
ama
mis



02.08.09

mor

uykum hangi bedende bu sabah
hangi renk boyanmış saçlarım
duvarlarım
duvarım
hiç meraklanma!
bi kadınlığın içine sakladım sırları
kapıya koy beni
dokuzda topluyor ya çöpleri ismail abi
beni de koyar bi çöp kovasının
en manzaralı
en ferah
en beyaz köşesine
kibarca atar
belki orda
dolaba konmadığı için
sıcaktan ekşimiş
bir poşet dolusu
patlıcan yemeği bulurum ve arkadaş olurum
seversin ya patlıcan
o yüzden patlıcan

yaşanmamış yaz

yarım kalan bir yaz gibi
yarım
eksik
tamamlarız biz
belki kaldırım sohbetlerinde
hüzün koksa da biraz
tren yolculuğu tadında
bilirim
duyarım
yine severim
beş duyumla
senliği severim taa en başından
güzel bir günaydınla
bir fincan kahveyle
rıhtımın ,yüze çarpan öksüz tokadı gibi
sahnede
her şeyden arınmış
kendi ayakları üstüne basan bir nota
bir replik gibi
kimse konuşmasın artık
yüzüme ışıklar vururken
yarım kalan yaz'ım var benim
loş ışıklı bir kafede kalan
yarım
eksik
onu tamamlayacağım
okul koridorlarında
elimde notalarım
koşuşturmaca
bir sebebi varsa su içmemin
eksikliğimdendir
yaşayamadım kavak ağacının gölgesinde bulduğum
sol anahtarımı
yaşayamadı ki haziran renginde en yeşile çalan maviyi
yazı yazdığımız bir anda
yaz'ı yaşadığımız gözlerle
öyle güzel ki onlar
kadife
varlıkta da yoklukta da
azad edeceğim onları
bakışlarımızı.
başladığımız
sonunu getiremediğimizden
ne yaz yaşamışız ama
soğuk
karlı
çetin
dibine kadar batmışız en derinine
boşuna denmemiş üşüyen bir demet lavanta diye
öyle yarım bir yaz ki
kızım'ız da terketti gitti
ne kedi kaldı
ne aşk
daha 'yaz' var yaşanacak.


07'yazı

anason kokusu

soyunup üzerimden atarım dünyayı
öylece giderim fesleğen kokulu evime
konuşmalar anlamsız
duyamıyorum
parmaklarımda karıncalar
gözlerimden yine hüzün damlıyor
dağıttığım çakıl taşları etrafta
yara bere içinde toparlanmaya çalışan
kaldırım taşlarını sayan
ha bir de
intihar eden silüetlerim var
korku nedir bilmez
ah bu zamansızlık
dinginlik
bebek kokan meyhaneler ,acımasız
acımasız
sürgünüm ben,yalnızlarda
ıslıkla
karnım yüklü
yol ayrımında eski aşklarım
ve tadına varamadığım gözler
bu da yetmez bilirim
bıçkın sohbetler ederim
siyaset masalarında
damağımda sigara tortusu
şimdi biraz da rakı olsa.


07'yazı

fa diyez

gece sahipsizliğim ol
benim ol
okşa sayfalarını kitaplarımın
çünkü onlar benim
ölümden ard'a kalan
yalnızlık sayacı
gülsem mi ağlasam mı iklimleri
hain ikilemleri
yerine konulamayacak varoluşlar
midemde nefesinden alıntılar
bir fa diyez anlar beni
gerisi kalıntılar.



2005

zavallı beyefendi

fahişesin sen
hem de en adisinden
böyle olduğun için değil
beni sevmediğin için bu sitemim
sen
bir gece benim paramı sevdin
bense hala beklerim bana döneceğin günü.




2006

yara

kırmızı bir karanfil ucunda
kırık dökük sözcüklerim var
biraz da sabah türkü'm...
söylenmemiş sözcükler bunlar
boğazıma düğüm düğüm oturan
yer edinenler
seviyorsam bu kalabalıkta
her şeye inat
karanfile borçluyum her şeyi
tenime değen nefese,belki de
değişti mi
değiştik mi
değişmeyen sadece bu çocuk oyunu belki de
gözlerimiz aynadakine yabancı yalnızca
öyle acımasız ki bu!
kaç bin kere yalan söylemişiz aynadakine
kandırmışız
oysa biliyorduk her şeyi
olanları olmayanları
inandığımız şeyleri yıktık
yıkıldı bazıları
bir bodrum katında
yatağa uzanmış iki beden
soğuk
sahipsiz
kırmızı karanfile ağlayan bir gönül yarası
daha önce hiç dinlemediği
o melodiyi mırıldanan
gönülün yarası
değişmedin sen çocuk!
oyun gibi
ve ben arkanda günahlarınla bekleyeceğim
kırgınım,
yere saçtığın bilyelerim gibi.



07'yazı

Ten kokusu

yaşam
sıralanmış fotoğraf karelerinin
birbirine bağlanmış hali
kıvrımı çok olan biraz daha zeki
nasıl oluyorsa
kimi daha zengin kimi daha fakir
görsel ya da zihinsel
geziniyor gözlerde
koku var
bir kadın kokusu
bir erkek kokusu
fırından yeni çıkmış ekmek kokusu...
dokunur meme uçlarına
dokunur baldırlarına
okşar en toprak
en ıslak çimen kokusu gibi
tüm zerrelerini.
tebessümü de olur,acı birikmiş suretinde
ama hızlıdır parmakları
izin vermez yine de
ne yalana ne dolana
susar konuşmaz
bu gürültülü sessizlikte
dağılır onunda nefesi atmosfere
en orgazm dolu an sesiyle
bir kadeh kırmızı şarap
biraz sigara dumanı
en sonunda da gün batımı.


2006

ceviz.

yol boyalıydı
sustuk
ellerimiz konuştu
sonra biz
aslında sürekli konuşuyorduk
saydam
belirsiz
özgürdü konuşan bakışlarımız
'tereddüt,
sözlükten silindi o gece
her sayfasında
güven yazıyordu
'sen, başladın orda
dudakların ve
karşısında dudaklarım
sıcak
yangındır bu
bana uçurtma uçurmayı öğret
bu yangınlarda
rengarenk olsun
kocaman
trenlerin ardından koşturalım
ateşimizle
yetişebilirsek gideriz
o nereye giderse
kirpiklerin perde olsun tenime
'ben,i bulsun
susadıkça şarap içelim
hayat yalnızca bize şarkı olsun
ben söylerim
sevişsin söylediklerim
kirpiklerimiz?
onlarda sevişsin,saatlerce
hep birbirlerini aradılar çünkü
sevgili!
kınalısın.kınalım
kilitleri kırılmış bir aşkın
tek varisisin
kına kokuyorsun,mis
yürüyoruz
şimdi
yüzün bende
ömrüm oluyorsun
zamansız
ve tam zamanında
-sev-çalıyorsun
-aşk-söylüyorsun
küçüksün,çocuk
çamurlu kıyafetlerin var
ben yıkarım
beyaz sabun temizliğinde
kırmızı leğenin içinde
ve sen yine mis
yine ömür
cevizden bastonlarımızla
boyalı yollarda
yürüyeceğiz
hiç bir su acımayacak
yara'sız
hicaz şarkılarla tamamlayacağız yolu
dibisin ömrün,
ömrümün.
belki de kirpik ucum
nefes
sen ben ten...




09.07.2009